TEVMOT

Avrupa Enerji Krizinde Enerji Verimliliğini Yeniden Düşünmek

Dr. Yücel ÖZKARA

Sanayi ve Teknoloji Uzmanı
T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Stratejik Araştırmalar ve Verimlilik Genel Müdürlüğü

Avrupa’da 2021 yılındaki diplomatik kriz ile tırmanan gerilim, 2022 yılı Şubat ayında Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali ile başlayan savaşa dönüşmüş ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve ABD başta olmak üzere Rusya karşıtı cephenin Rusya’ya yönelik ekonomik ambargoları ardı ardına gelmiştir. Diplomasi ve askeri alanda son yıllarda görülmemiş ölçüde artan gerginlikler sonucunda ortaya çıkan savaş neticesinde, Rusya Avrupa’ya tedarik ettiği enerjiyi kesmiş ve Avrupa büyük bir enerji krizi ile baş başa kalmıştır.

2020 ve 2021 yıllarının Covid-19 pandemisi nedeniyle olağan dışı koşullarda atlatılmasının ardından önemli ölçüde yara alan ekonomiler, bu sefer de savaş koşullarının yarattığı gerginlikler ve hammadde tedariki konusunda yaşanan sorunlarla yüzleşmişlerdir. Bu sorunlardan biri olan tahıl krizi, küresel düzeyde gıda fiyatlarının arttığı bir dönemde ancak diplomatik açıdan çözülebilmiştir. Enerji krizi ise, çözülmesi beklenen, ancak umudun diğerine göre daha az olduğu bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Pandemi sonrasında ekonomilerin dünya genelinde karşılaştıkları en önemli sorunun enflasyon olduğu aşikardır. Enflasyonist bir ortamda ekonomilerin ve özellikle hanehalklarının zorlanmasının yanında, enerji fiyatlarındaki artış ikinci bir sınamayı ortaya çıkarmıştır. Fiyatlar genel seviyesindeki artışın yanında Avrupa özelinde dışsal bir enerji kesintisi yaşanması ise krizin son aşaması olmuştur. Avrupa ülkelerinin hazırlıksız yakalandığı bu durumda ilk başvurdukları çare çok farklı enerji tasarrufu önlemlerini açıklamak olmuştur.

Paradigmaları Sınayan Enerji Krizi

Avrupa ülkelerinin karşılaştıkları enerji krizi karşısında başvurdukları tasarruf tedbirlerinin neler olduğuna geçmeden önce Avrupa enerji piyasasındaki bu ‘şok’un boyutuna bakmakta fayda görülmektedir. Avrupa enerji piyasasında fiyatlar Aralık 2020 ile Temmuz 2022 arasında, sanayide %138; tüketici grubunda ise %54 oranında artmıştır (European Council, 2022a). Haliyle bu durum, hükümetleri, hem tüketici tarafının yani hanehalklarının refahını gözetmek hem de Rusya ile yaşanan krizden dolayı arz güvenliğini sağlamak mecburiyetinde bırakmıştır.

AB Komisyonu ilk olarak 2022 yılı Temmuz ayında, açıkladığı plan kapsamında bütün üye ülkelerin gaz taleplerinde 1 Ağustos 2022 – 31 Mart 2023 tarihleri arasında yüzde 15 azaltıma gidilmesine karar vermiştir (European Council, 2022b). AB, üye devletlerin Ağustos ve Mart ayları arasında ortalama olarak tükettiği gaz miktarının %15’ine tekabül eden 45 milyar metreküpe kadar bir gaz tasarrufu hedeflemektedir. Bu planın açıklanmasından sonra yaz mevsiminin bitmesiyle birlikte eylül ayı başında Rusya’nın gaz kesintilerine gitmesi Avrupa için en kötü senaryonun başlangıcı olmuştur. İlerleyen süreçte AB ülkeleri ardı ardına tasarruf tedbirleri yayımlamaya başlamıştır. Bunlara bakacak olursak, AB ülkeleri oldukça büyük bir sınama yaşamaktadır. Örneğin Almanya’da hükümet, artan enerji fiyatlarının halka etkisini azaltmak için toplamda 125 milyar avroluk 3 farklı yardım paketi hazırlamış, önlemler kapsamında vatandaşların korunması için akaryakıt vergileri düşürülmüştür. Bunun yanında geçmişte kapatılması planlanan bazı kömür santrallerinin yeniden faaliyete geçirilmesine ve kış döneminde muhtemel enerji sıkıntısına karşı daha önce kapatılması öngörülen 2 nükleer santralin acil durum rezervi olarak bekletilmesine karar verilmiştir. Çoğu ülkede kamu kesiminde, ısınma için termostat ayarının 19 santigrat dereceye ayarlanmasına karar verilmiş, mağazaların ve anıtların aydınlatılmasına sınırlamalar getirilmiştir (Anadolu Ajansı, 2022). Bunun yanında büyük bir beklenti de hanehalklarının enerji tüketimlerinin düşürülmesine yönelik tedbirlerde olmuştur. Örneğin, odadan çıkarken ışıkların kapatılması, kapıların kapalı tutulması gibi önlemlerle %20’ye varan enerji kaybının önüne geçilebileceği tavsiye edilmiştir. (Euronews, 2022). Zaten artan enerji fiyatlarıyla zor duruma düşen hanehalkları, tasarruf tedbirlerine istemeden de olsa katılmaktadır. Ancak, enerji krizinin üstesinden gelebilmek amacıyla, geçerliliğini korumakla beraber oldukça eski tedbirlerin önerilmesi enerji verimliliği adına zamanında yapıl(a)mayan bireysel ve toplumsal farkındalık eksikliğini de gözler önüne sermektedir. Bu resimde aslında suçlu aramak yerine, konforlu zamanlarda elde edilemeyen kazanımların böylesi bir şokta nasıl uygulamaya geçirileceğini düşünmek gerekmektedir. Haliyle, sadece hanehalklarının tedbirleri ile giderilemeyecek olan sorun başta endüstri olmak üzere hayatın tüm alanlarını etkilemektedir. Hâlbuki, enerji verimliliğinin tanımında en büyük vurgu, yıllardan beri, “mevcut konforu azaltmadan enerji tüketimini azaltmak” üzerinedir. Aynı düşünceyi sınai üretim açısından ele aldığımızda “mevcut üretim düzeyini ya da kalitesini azaltmadan enerji tüketimini azaltmak” sonucuna varırız. Oysa bu kriz, politik ve jeopolitik açıdan kısıtlanmış bir enerji tedariki sorunu ile yüzleşen dünyanın en büyük ikinci ekonomik alanı tarafından, zorlama tedbirlerle aşılmaya çalışılmaktadır. Üretim tesislerinde enerji kesintisinden dolayı ortaya çıkan üretim daralması, zaten enflasyonist ortamda bulunan ekonomileri daha da zorlayacak, aynı zamanda ekonominin itici gücü olan sanayinin üretim kaybı, istihdam ve fiyatların kötüleşmesi yoluyla hanehalklarını etkileyecektir. Enerji verimliliği yerine, enerji krizi nedeniyle ‘acilen’ enerji tasarrufunu önceliklendirmesi beklenen tüm kesimler, bunu yapabilmek adına ya ekonomik çıktılarını azaltacaklar ya da konforlarından vazgeçeceklerdir.

Kaynak: Freepik.com

Enerji Verimliliği yerine Enerji Tasarrufu?

Çevreci hareketin yaygın olduğu, enerji ve çevre konusunda bilinç düzeyinin dünyaya göre nispeten yüksek olduğu Avrupa’da daha 2021 yılındaki Glosgow COP26 Zirvesi’nde kömürden çıkış ve karbon emisyonlarının nasıl sıfıra indirileceği tartışılırken aradan geçen bir senede kömür santrallerinin üretime devam etmesi ve hatta nükleer enerjinin çevreci olup olmadığı tartışılmaya başlanmıştır. Aslında paradoksal görünen bu durum, dünyanın modernite sonrası yaşadığı fikir ayrışmalarının bir tezahürü olarak da ele alınabilir. Bir tarafta rasyonel bakışla devam etmesi zaruri olan reel sektörün durumu ve bu kesimden gelen doğrudan ya da dolaylı gelirle hayatlarına devam eden hanehalkları, aynı zamanda post modern aşamada yer bulmakta ve tüketim toplumu içinde var oldukları için sorun bir açmaza dönüşmektedir. Zira, bir bireyin enerji verimliliği tedbirlerine hanehalkı ölçeğinde uyması ya da uymaması keyfiyeti vardır. Hasta, yaşlı ya da çocuklu hanelerde ısıtma sistemini kısmak ya da aydınlatmayı azaltmak gibi kriz önleyici tedbirlerin ne kadar etkili olacağı tartışmaya açıktır. Ancak derin bir farkındalık ve kavrayış ile ve orta-uzun vadede bu tür önlemlerin fayda getireceği düşünülmelidir. Kaldı ki gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hanehalklarının enerji verimliliği kültürüne sahip oldukları ve hanelerin enerji kullanımlarını olması gereken verimlilikte düzeyinde tesis ettiklerini varsayalım. Bu durumda bile enerji tasarrufu beklentisi ortaya çıkarsa, hanehalkları ilave olarak ne kadar iyileştirme yapabileceklerdir? Görünen odur ki, enerjide arz güvenliği tüm talep tarafı dinamiklerinin ana belirleyicisi ve hatta öncülü durumundadır. Ancak enerji arzı garanti edilmiş bir üretim-tüketim sisteminde; verimlilik, tasarruf gibi kavramlar anlam kazanmaktadır.

Kaynak: Freepik.com

Sanayi kesiminin de benzer durumda olduğunu ifade etmek herhalde yanlış olmayacaktır. Üretim sistemleri dinamik ve teknolojiyle iç içe oldukları içindir ki her yeni enerji verimliliği kazanımı, iktisadi tabirle mevcut üretim imkanları kümesini teknik olarak büyütecek ve her zaman bir iyileştirme imkânı var edecektir. Haliyle, iyileştirme potansiyelinin her zaman yatırımsız ve maliyetsiz hayata geçirilemeyeceği göz önüne alındığında, verimlilik tedbirlerinin enflasyonist ortamda ne kadar hızlı ve sonuç verecek şekilde uygulanacağı bir soru işareti olarak ortada durmaktadır.

Sonuç

Avrupa Birliği’nin, Rusya-Ukrayna Savaşının başlamasının ardından ortaya çıkan gelişmelerle adeta hazırlıksız yakalandığı enerji krizi, Birlik ülkelerinin en büyük sınamalarından biri olmuştur. Arz güvenliği sorunu olarak ortaya çıkan krizin aşılmasında enerji tasarrufu tedbirleri açıklanmış ve başta kamu kesimi olmak üzere tüm kesimlerden bu çağrıya uymaları beklenmektedir. Pandemi sonrası ekonomik zorluklarla karşılaşan tüm ekonomilerde ortaya çıkan enflasyon sorununun yanında bir de enerji arzı sorunu yaşanması, AB ülkelerinde hem sınai kesimi hem de hanehalklarını derinden etkilemektedir. Artan enerji fiyatlarıyla zaten zor duruma düşen sanayi kesiminde üretim daralması yaşanırken, tüketiciler tarafında da enerji faturaları artmaktadır. Krizden çıkış için önerilen tasarruf çabalarının hanehalkları özelinde ne kadar uygun ve sonuç verecek tedbirler olduğu tartışmalıdır. Sınai kesimde ise tedbirler ancak üretimin kısıtlanması ile hayata geçirilebilecektir. Gelişen olaylardan görülmektedir ki enerji verimliliğinin öncülü enerjide arz güvenliğidir. Arzda öngörülebilirlik sağladığında verimlilik tedbirleri anlamlı olacak ve sonuç verecektir. Bunun yanında enerji verimliliğinin bir kültür ve farkındalık çabası olduğu da bir kez daha görülmektedir. Bu durum aynı zamanda, bu çabanın kısa değil orta ve uzun vadede fayda getireceğini sanıyorum açıklamaktadır.

Kaynakça